HOCA AHMET YESEVİ ANISINA
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol sen;
öyle mazlum yolda kalsa, hemdem ol sen;
Mahşer günü dergahına mahrem ol sen;
Ben-sen diyen kimselerden geçtim işte.
Bu satırların sahibi sizin de bildiğiniz gibi; Hz. Muhammed'in 63 yaşında vefat etmesi sebebiyle altmış üç yaşına geldiğinde tekkesinin avlusunda bir çilehane hazırlatan ve ömrünün geri kalanını orada geçiren Hoca Ahmet Yesevi. İlk Türk Mutasavıflarından, Türkistanlı, Türklere islamı anlayabileceği bir dille anlatan Yesevi... Hayatını islamın çizgisinde geçiren, hoşgörü insanı, doğumundan ölümüne kadar türklere hizmet eden; devamında birçok müridinin Yesevi geleneğini devam ettirdiği islam öncüsü... Biz kendisini Fuat Köprülü'nün titiz çalışmalarıyla ögrendik.Fuat Köprülü' nün genç yaşta kaleme aldığı (2003) Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar isimli ünlü kitabıyla O'nu daha iyi tanımaya başladık. O zamana kadar ciddi bir çalışma ortaya konulmamıştı. Halihazırda herşeyi bilebileceğimiz bir çalışma günümüzde de bulunmamaktadır.
Bir insanı en iyi yazdıklarından tanıyabiliriz. Hikmetlerden oluşan Divan-ı Hikmet'i herkesin okuması gerekir.Hikmetler sadece insanlara islamı anlatabilmek için yazılmış olup, edebi amaç güdülmemiştir.Hayatı boyunca Allah aşkını, Hz. Muhammed'e olan sevgisini, insanlara örnek davranışlarını bu kaynakta net bir şekilde görüyoruz. Divan-ı Hikmet'te geçen şu satırlar Allah aşkını nasıl aradığını bize gösterir:
Durmadan huzurunda Allah desem,
Ağlayarak zikr edip Rabb'im desem,
Kulu olup kulluğuna boyun sunsam,
Bu iş ile ya Rab, seni bulur muyum?
Allah aşkını bulup da Onun dergahında yanınca şu sözler ağzından dökülmüştü:
Aşkı değse, kavurup yandırır canı, teni;
Aşkı değse, viran kılar ben fikrini;
Aşk olmasa, tanımak olmaz Mevlam Seni;
Her ne kılsan, aşık kıl sen Perverdigar.
Ve bunun gibi daha niceleri... Hoca Ahmet Yesevi'nin Türk illerinde bilinen bir menkabevisi, bize Yesevi'nin halk nezdindeki yerini gösteriyor;
Hz. Muhammed, bir savaşta sahabesiyle birlikte aç kalır. Bu sıkıntıdan kurtulmak için de Allah'a dua ederler. Allah da cebrail vasıtasıyla cennetten bir hurma gönderir. Hurmalardan biri yere düşer ve Cebrail o zaman;
”Bu hurma Türkistan'da doğacak olan Ahmet Yesevi' nin kısmetidir” der. Hz Muhammed de hurmayı Ashap'dan olan Arslan Baba'ya verir ve zamanı geldiğinde bunu Ahmet Yesevi'ye vermesini emir buyurur:
”Benden sonra Ahmet adlı bir çocuk doğacak. O, ümmetimin seçkinlerindendir; git, onu bul ve bu hurmayı ver.”
Bu olaydan sonra uzun yıllar yaşayan Arslan Baba sonunda Türkistan'a gelerek yetim Ahmet'i bulur. Ahmet Yesevi Arslan Baba'yı görür görmez: ”Baba! Emanetim hani!” diye sorar. Baba da hayretle bunu nerden bildiğini sorunca Ahmet: ”Bunu bana Allah bildirdi” cevabını verir. Daha küçücük bir çocuk olan Ahmet'in yaşadığı bu menkabe bu günlere kadar gelir. Hoca Ahmet Yesevi'nin biz türklerdeki yeri böyleyken BM için de hoşgörünün temsili ismi. Öyle ki; BM Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), 2016-2017 sezonunu 'Ahmet Yesevi ve Fuat Köprülü' ilan etti. Fuat Köprülü ve Ahmet Yesevi hoşgörünün sembolü olarak anılacak.
0 yorum:
Yorum Gönder